31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere iki hafta süre kala İstanbul’da adaylar arasındaki kampanya yarışı hızlandı. Mevcut İBB Başkanı ve CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’na iktidar tarafından yapılan baskı giderek artıyor.
Son olarak geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşıma sokulan ve bir avukatlık ofisinde gerçekleşen para sayma işleminin 4,5 yıl sonra CHP İstanbul İl Başkanlığı binasında gerçekleştirilmiş gibi yansıtmaya çalışılan görüntüler hafta boyunca tartışıldı. Görüntüler hakkında açıklama yapan İmamoğlu kullanılan görüntülerin CHP İstanbul İl Başkanlığı binasının 2019 yılında satın alınması sırasında çekildiğini belirterek “Birkaç meczup ‘Buradan Ekrem’e ne sıçratırız, nasıl bir leke bırakırız’ arayışıyla çamur sıçratma çabası içinde oldular. Zannediyorlar ki Ekrem yılacak. Yılmaz. Sizi süründüre süründüre yıldıracak. Göreceksiniz.” açıklamasında bulundu.
Cumhur İttifakı’nın adayı Murat Kurum ise son dönemde yaptığı gaflarla gündeme geliyor. Geçtiğimiz günlerde gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un programına katılan Kurum yayın sırasında verdiği cevaplar ile gündem oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise İstanbul seçimleri için sahalara inmeye hazırlanıyor. Bu nedenle de İBB Belediye Başkanlığı seçiminin Erdoğan ile İmamoğlu arasında geçen bir genel seçim havasında olduğuna dair yorumlar yapılıyor.
İktidar ile CHP arasındaki kampanya yarışını Ekrem İmamoğlu’nun Kampanya Direktörü Necati Özkan’a sorduk.
Ekrem İmamoğlu’na iktidar cephesinden artan bir saldırı görüyoruz. Bu seçimde ilk defa iktidar kanadının tape görüntü vs. yayınlandığına şahit olduk. İktidar-İmamoğlu mücadelesinin farklı bir boyuta evirildiğini düşünüyor musunuz? İmamoğlu bugün sadece Murat Kurum ile mi yarışıyor yoksa farklı aktörlerin oyuna girdiğini düşünüyor musunuz?
Hatırlarsanız Ekrem İmamoğlu 2019’da İBB’ye aday olduğu günden beri başlayan bir ataklar silsilesi var. Bu saldırılar ilk olarak 2018 sonunda, İmamoğlu’nun İBB adayı olacağı anlaşıldığında başladı. Sonra bütün cephelerde artarak devam etti. İBB başkanlığında işbaşı yaptığı günden itibaren beş yıl boyunca bu saldırıların türlü çeşitlerini gördük. Medya saldırıları, siyasi saldırılar, mahkemelerde yapay ve içi boş davalar açılarak yapılan saldırlar, müfettiş orduları salarak yapılan idari saldırılar vs.
2023 seçimleri sonrası bugün hesabın şu olduğu ortaya çıkıyor: Eğer muhalefet ittifakı dağıtılırsa, yani Millet ittifakı veya Altılı Masayı oluşturan siyasi partiler şu ya da bu yöntemler kullanılarak dağıtılabilirse, geriye Ekrem İmamoğlu kalır; ondan sonra da Ekrem İmamoğlu alt etmesi kolay bir hedef olur. Büyük ihtimalle iktidar kanadında bu hesaba göre bir siyaset ve kampanya stratejisi planlandı. Ancak bu hesap tam anlamıyla tutmadı.
Sizin sorduğunuz CHP İstanbul İl başkanlığı binasının satın alımı sürecinde bağış yoluyla vatandaşlardan toplanan paranın, kaparo olarak götürüldüğü ve bir heyetle birlikte sayıldığı avukatlık bürosundaki video, Ekrem İmamoğlu’na karşı yapılan saldırı salvolarının en yenisi. Tamamen yasadışı yollardan kaydedilen, yasadışı yollardan servis edilen ve hukuken hiçbir bir delil değeri olmayan bu görüntülerin 4.5 yıl sonra medyada kullanılmaya başlanmış olması, Ekrem İmamoğlu karşısında düzenlenen tertiplerin ne denli organize olduğunun da kanıtı. Biz bu yöntemleri yakın tarihimizde kimlerin kullandığını çok iyi biliyoruz. Dün bu yöntemlerin muhatabı olanların, bugün aynı yönteme bel bağlıyor olması da ibretlik bence.
Bu kampanyada Ekrem İmamoğlu, sadece Cumhur İttifakı’na karşı yarışmıyor. Ekrem İmamoğlu bir taraftan Cumhur İttifakı partileri ve liderlerine karşı yarışırken, diğer tarafta müesses devlet gücüne, müesses siyasi düzene ve müesses medya düzenine karşı da yarışıyor. Ama aynı zamanda tüm muhalefet aktörlerine karşı da yarışıyor. Daha trajikomik bir şey söyleyeyim size. Bazı gazetecilere göre bu kampanyada Ekrem İmamoğlu, Altılı Masa liderlerinin tamamına karşı da rekabet ediyor. DEM dahil bütün muhalif siyasi partiler İmamoğlu’na karşı aday çıkardı.
Ekrem İmamoğlu’na karşı yürütülen iktidar kampanyasının ana hedefinin İmamoğlu’nun itibarını sarsmak amaçlı olduğu aşikar. Yürütülen negatif ve gerçek dışı saldırıların etkisiz kaldığını gördükleri için saldırıları bu yeni evreye taşıdılar. 5-6 yıl öncesine ait o yasadışı video ve diğer başka videolar servis ediliyor. Ekrem Bey’in hiçbir sorumluluğunun olmadığı, Ekrem Bey’in dahlinin olup olmadığına bakılmaksızın çeşitli videoları bulup üretip servis ederek aynı algıyı yönetmekle meşguller.
Doğrusu saldırılar bundan ibaret değil ve bununla da sınırlı kalmayacak. “İstanbul Başardı” kampanyasına başladığımızda, kampanyanın metro videosunun yapay zeka kullanılarak, ses düzeninin değiştirilmesi ve bir karşı kampanya filmine dönüştürülmesi gibi uygulamalar, Hollywood prodüksiyonuyla yanan otobüs videoları çekme çabaları, şehrin çeşitli noktalarında sabotajla durdurulan metro merdivenleri gibi organize işler… Tüm bunlar yeni gördüğümüz şeyler değil.
Peki bu yöntemlerle ne hedefliyor olabilirler? Bu negatif ve hakikat dışı kampanyaların seçim sonuçlarına etkisi ne olabilir?
Benim gördüğüm asıl amaç, kendi seçmenlerindeki kaymayı durdurmak. Biz AK Parti seçmenlerinden ve MHP seçmenlerinden dikkate değer bir oranın Ekrem İmamoğlu lehine kaymakta olduğunu görüyoruz. Biz görüyorsak doğal olarak kendileri de görüyorlar. Benim algıladığım, bütün bu çabalar bu kaymayı durdurmaya dönük çabalar. Yoksa bu seçimi artık kazanmayacaklarını bence kendileri de görüyor.
Muhalif kamuoyu sık sık Murat Kurum’un gaflarına odaklanıyor, sizce bu doğru bir strateji mi? Kurum’un gaflarının seçmen nezdinde etkisi nedir? Sizce bunun nedeni, Kurum’un iyi bir iletişim kampanyasının olmayışı mı?
Murat Kurum’un gaflarından çok İstanbul’u yönetmek için yeterli olmadığının ortaya çıkması önemli. Ayrıca Kurum’un kampanya stratejisi sorunlu. Neden? Her şeyden önce Murat Kurum’un kampanyası “Sadece İstanbul” diye bir slogan kullanıyor. Bu sloganla aday kendi pozisyonunu tarif ediyor.
Peki “Sadece İstanbul” derken Murat Kurum’un kampanyası ve bizzat Murat Kurum’un kendisi bize ne söylüyor? Bize şunu söylemeye çalışıyor: “İmamoğlu çalışmadı. İmamoğlu kayaktaydı, İmamoğlu tatildeydi, İmamoğlu’nun gözü başka yerlerdeydi. İmamoğlu, İstanbul’da hiçbir şey yapmadı, İstanbul’la ilgilenmedi, İstanbul sefil oldu, İstanbul’da her şey geriye gitti…”
Kurum’un kampanyasının bize söylemeye çalıştığı şey bu. Kampanyanın söylemeye çalıştığı bu cümleler, kurulu medya düzeninin son beş yılda her akşam İmamoğlu’na karşı yaratmaya çalıştığı algı. Gece gündüz bu müesses medya makinası “İmamoğlu çalışmadı, İmamoğlu tatile gitti, İmamoğlu kayağa gitti” diye tekrar ettikçe zannettiler ki hakikati de değiştirilebilirler. Zannettiler ki vatandaşlar onların yaratmaya çalıştığı algıya inandı. Ve zannettiler ki kendi ürettikleri algı, realitenin ta kendisi. Kendileri yarattıkları algıyı kendileri gerçek zannederek bir strateji geliştirdiler. O yüzden o stratejileri “Sadece İstanbul” stratejisi.
Oysa ki realitenin yaratmaya çalıştıkları algıyla hiçbir alakası yok. İstanbul’da yaşayan sıradan vatandaş kendi gerçeği ile Kurum kampanyasının kendisine anlatmaya çalıştığı algı arasında net bir farkın olduğunu iyi biliyor. Zira kampanya başlamadan önce yapılan araştırmalar İstanbullu seçmenin %58’inin İmamoğlu dönemini başarılı bulduğunu gösteriyordu. Ekrem İmamoğlu, sadece İstanbul tarihinin değil, Türkiye tarihinin en çok iş yapan; en icracı, en çok proje üretmiş, en çok proje başlatıp bitirmiş, en çok metro inşa etmiş, kalkınmacı ve demokrat belediye başkanı. Bu nedenle, araştırmalar da gösteriyor ki, “İstanbul’u kimin yönetmesini istersiniz?” sorusuna İstanbul’un kahir ekseriyeti İmamoğlu yönetsin diyor.
Tüm bu nedenlerle Kurum kampanyası stratejik olarak büyük bir yanlışla işe başladı. Strateji kadar söylemler ve içerik de hatalı. Kurum kampanyası “SİZTEM” gibi bir kavram kullanmaya çalışıyor. Siztem gibi Türkçe olmayan, muhtemelen 2-3 kelimeden birleştirilerek üretilmiş bu kelime, siyasi iletişim tarihine geçecek ve anlaşılması çağlar alacak bir terim muhtemelen.
Daha da ilginci, içerik olarak Kurum kampanyasının Ekrem İmamoğlu’nun 2019 kampanyasının birebir kopyası olduğunu görüyoruz. Yani Murat Kurum’un kampanyası tamamen “kopyala yapıştır” yöntemiyle 2019’da Ekrem İmamoğlu ne demişse onları tekrar ediyor. “Madem 2019 İmamoğlu kampanyası başarılı bir kampanyaydı, madem bu kampanyayla seçim kazanılıyor, o zaman utanmadan onu çalalım, utanmadan onu taklit edelim” diye yola çıkmışlar. Ama farkında değiller ki her taklit aslına hizmet eder.
Aslına bakarsanız taklidi bile doğru yapamıyorlar. Mesela Kurum kampanyası 100.000 öğrenciye 10 bin lira burs vereceğini söylüyor. Ama İmamoğlu yönetimi zaten yüz bin öğrenciye 15.000 TL burs veriyor. Mesela Kurum kampanyası öğrencilere ulaşımda yüzde 40 indirim vereceğini söylüyor. İmamoğlu zaten bunu yönetime geldiği günden beri yapıyor. Mesela Kurum “Ordu Caddesini açacağım” dedi. Ertesi günü Ekrem İmamoğlu Ordu caddesini açtı. Çünkü bir yıldır ona çalışıyordu. Mesela Kurum işbaşına geldiğinde “Sancaktepe metro hattını açacağını” söyledi. Sancaktepe Metrosu 16 Mart’ta açıldı. Keza 18 Mart’ta da Ataköy metrosu açılıyor vs.
Bunlara ilave olarak öyle alanlar var ki o alanlarda sorunu kendileri yarattılar, şimdi de yarattıkları o sorunları çözmek için ortaya çıkıyorlar. Yani bizatihi Murat Kurum önce bir sorun yaratıyor, sonra da o sorunu çözmek için ben buradayım diye ortaya çıkıyor.
Örneğin taksi meselesi… İktidar kanadı bizzat bu sorunu yaratıyor, sonra da sorunu çözmek için buradayız diye ortaya çıkıyor. İstanbul’da hayatı dayanılmaz hale getiren; milletin iktidara her gün neredeyse küfrettiği bu sorunu yaratan yegâne adres iktidar ve o iktidarın Şehircilik Bakanı olarak bizatihi Murat Kurum. Şimdi bu bunu sanki bu millet bilmiyor. Sanki bu milletin aklı bu kadar çalışmıyormuş gibi ortaya çıkıp ben taksi sorununu çözeceğim diyor.
Veya bir diğer konu, yani kentsel dönüşüm sorunu… Bu şehirde imar aflarıyla, çarpık kentleşmeyle kentsel dönüşüm meselesini kim yarattı? Örneğin kentsel mimari ve kentsel dönüşüm adına bir utanç projesi olan Fikirtepe projesi bizatihi bu iktidarın ve bizatihi Murat Kurum’un eseri değil mi? Şimdi bize ne diyor? Beni seçerseniz 650.000 yeni konut yapacağım diyor. Peki tüm bakanlığı sürecinde ne kadar konut yapmış sayın Kurum? 10 bin bile değil! İstanbul seçmeni bu kadar saf mı? Bu millet bunları bilmiyor mu? Yani millet İstanbul’da İmamoğlu’nun hizmet üretmesini engelleyen durdurucunun kim olduğunu bilmiyor mu? İstanbul’da işler dursun, İmamoğlu topal ördek olsun diye çabalayan iradenin kim olduğunu bilmiyor mu?
Özetle Murat Kurum’un gafları bu kampanyanın en sevimli tarafı. Yani kampanyaya en az zarar veren tarafı. Kendisine asıl zarar veren taraf kampanyanın stratejisi ve mesajı.
Öte yandan, “Sadece İstanbul” stratejisi özünde bir metropol olarak İstanbul’un iddiası adına da yanlış bir strateji. İstanbul gibi bir dünya metropolünü yöneten siyasetçinin, “Sadece İstanbul” diyebilmesi imkansızdır. Zira İstanbul’da belediye başkanı olmak global bir iddia gerektirir. Bırakın ulusal iddiayı, İstanbul dünya metropolleriyle yarışan bir şehir olduğu için, İstanbul’u yöneten kişinin “Sadece İstanbul ile sınırlı kalması düşünülemez. İstanbul’da iki milyonu aşkın yabancı yaşadığı için ve bu yabancıların buraya gelmesini de bu iktidar sağladığı için İstanbul’u yöneten kişinin dış politikayla, yakın coğrafyayla, Balkanlarla, Kafkaslarla, Orta Asya’yla ve Orta Doğu’yla ilgisiz olması düşünülemez.
Ulusal anlamda da Türkiye ekonomisinin, Türkiye’deki üretimin, Türkiye’deki katma değerin ve Türkiye’deki vergilerin yaklaşık yüzde ellisini üreten İstanbul’un Büyükşehir Belediyesi’nin “Sadece İstanbul”la sınırlı kalması ihtimal dahilinde değildir. Türkiye nüfusunun yüzde yirmisini ve Türkiye’deki her şehirden insanları barındırdığı için de İstanbul’u yöneten siyasetçi sadece İstanbul’la sınırlı kalamaz.
İstanbul’da yaşıyorsanız veya İstanbul’a gelip gidiyorsanız Kurum ve İmamoğlu kampanyalarının aynı kefeye konamayacağını sadece strateji ve söylem bakımından değil, sokaktaki görsellerden bile anlarsınız.
Biri koyu karanlık ve lacivert bir renk paletine sahipken, diğeri tümüyle aydınlık bir renk paletine sahip. Kurum kampanyasının aksine İmamoğlu kampanyası, adayın arka fonundaki yemyeşil gerçek İstanbul fotoğrafının olduğu aydınlık ve güneşlik bir gelecek vadediyor.
Ekrem İmamoğlu’nun anketlerde aldığı oy tüm partiler İstanbul’da aday çıkarmasına rağmen CHP’nin aldığı oy oranının çok üzerinde. Ancak Kurum’un da anketlerde yüzde 40 gibi kuvvetli bir tabanı olduğu görülüyor. Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanmasında kritik faktör Dem Partililer mi yoksa milliyetçi tabanlı seçmenler mi olacak?
Öncelikle gerçekte Murat Kurum’un yüzde kırklık bir tabanı yok, çünkü Murat Kurum bir siyasetçi değil bürokrat. O taban Cumhur İttifakı’nın yüksek polarizasyon ikliminde yıldan yıla pekiştirmeyi başardığı destekçiler. Kampanya sonunda Murat Kurum’un yüzde kırkı almakta zorlanacağını tahmin ediyorum. Yüzde kırkı alabilmek için Cumhur İttifakı partilerinden fire vermemesini sağlaması gerekecek. Oysa ki oralarda dahi fire veriyor. Hem de bu fire öyle az buz bir fire olmayacak! Nedenlerini az önce saydım. İstanbul’u anlamayan, İstanbul’da yaşamamış, İstanbul’un sorunlarından bihaber, İstanbul seçmeninin ızdırabına ekonomik acılarına duyarsız bir adayın kendi partisinden bile yüzde yüz destek alabilmesi kolay değil.
Ekrem İmamoğlu kampanyası, Dem Partili ve milliyetçi seçmenler dahil İstanbullu tüm seçmenleri hedefliyor. Biraz önce de ifade ettiğim gibi İmamoğlu kampanyası tüm cephelerde mücadele eden bir kampanya. Gücünü de seçmen desteğinden alıyor. Ekrem İmamoğlu kampanyasının giderek daha fazla seçmen desteği almasının ve bundan sonra kalan 15 günde de alacak olmasının bir nedeni var. Çünkü İmamoğlu çok başarılı bir belediye başkanlığı yaptı. İstanbullu seçmen hayatın her alanında bu dönemde yapılanları görüyor, hissediyor, yaşıyor.
Yarış başladığında biz 3 buçuk katmanlık bir kampanya rotası planladık. Bunun ilk katmanı “İstanbul başardı” kampanyasıydı. “İstanbul başardı” kampanyası tümüyle başarı hikâyeleri anlatımı aşamasıdır. Biz bu aşamada müesses medya oyuncularının oluşturmaya çalıştığı algıya karşı hakikati kullandık. Başka dille söyleyecek olursak, “hakikatin iletişimi”ni yaptık. Çünkü hakikatten daha güçlü hiçbir şey yoktur. O kampanyada tek bir tane bile profesyonel oyuncu yoktur. Tamamı gerçek vatandaştır. Kampanya literatürde “testimonial” denen vatandaşın tanıklığına dayalı, vatandaşın şehadetine kulak veren bir kampanya. Sıfır cast, sıfır kurgu ve sıfır pazarlama söz konusudur. İstanbul başardı filmlerindeki, dijital ilanlar veya billboardlardaki tek bir kelime bile bir reklam yazarı tarafından yazılmamıştır. Sözler, cümleler tümüyle vatandaşın söylediği sözlerdir. Verilerden gördüğümüz kadarıyla, karşı tarafın negatif kampanyalarına karşı “hakikatin iletişimi” dediğimiz bu kampanya AK Parti ve Milletçi Hareket Partisi seçmenlerinin de kararını değiştiriyor. Dijital de izliyoruz ki Cumhur İttifakı seçmenleri “İstanbul Başardı” kampanyasının filmlerini baştan sona kadar izliyor, çünkü onlara yıllarca “İmamoğlu hiçbir şey yapmadı” diye bir masal anlatılmış. Bu seçmenler şimdi vatandaşların tanıklığıyla görüyor ki hakikat kendilerine anlatılandan tümüyle başka! Dahası, geçmişte “İmamoğlu İstanbul’da hiçbir şey yapmadı” diyen koro, bugünlerde “Yaptı ama o kadar da yapmadı. 65 kilometre değil, 8 kilometre metro yaptı, 3-5 tane Kent lokantası açtı, üç beş kreş açtı” diyerek gerçeği bir kez daha değiştirebileceğini sanıyor.
Ekrem İmamoğlu’nun siyasi kampanyası bir vizyon anlatımı kampanyasıdır. “Tam Yol İleri” sloganını kullandığımız bu kampanya, kentin geleceğini anlatıyor bize. Kampanya birinci döneminde Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı işlerin gelecek dönemde nasıl devam edeceğini tanımlıyor. İstanbul belediye başkanlığı ve ilçelerin çoğu kazanılırsa, İBB meclisinde de çoğunluk sağlanabilirse kentin dönüşümünün hangi doğrultuda devam edeceği anlatılıyor. Sayın Murat Kurum seçmenin kolay kolay inanmayacağı bir 650 bin konutla kentsel dönüşüm hikayesi anlatırken sayın İmamoğlu “10 temada x 10 büyük proje olmak üzere 100 büyük proje” ile kentin dönüşümü anlatımı yapıyor. Ekrem Başkan, alışılanın tersine tek bir günde değil, 10 ayrı günde 10 temada proje lansmanları yaptı, yapıyor. İletişim tarafında da bu içerik kullanılıyor.
Şu sıralarda devam eden üçüncü aşama ise çözümler aşaması. Bu süreçte yüzlerce farklı konudaki projelerin iletişimi yapılıyor. Kampanyanın sonunda vatandaşa oy kullanma sorumluluğunu hatırlatan çağrılar ve duygusal iletişim yapılacak. Kurum kampanyasının son aşamada bir yandan tümüyle negatif, dark web ve gerçekdışı tonla, diğer yandan ise Ramazan’ın manevi hassasiyetlerini kullanacak bir tonla kampanyasını tamamlayacağını tahmin ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 31 Mart yerel seçiminin kendisinin son yerel seçimi olacağını açıkladı. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Recep Tayyip Erdoğan geçmişte de birkaç kez vatandaşın desteğini almak için duygusal motivasyona başvurmak zorunda kalmıştı. Şimdi, yine aynısını yapıyor.
Seçmen karar verirken elbette sadece rasyonel yollarla karar vermiyor. Kalbiyle, duygusuyla da karar veriyor. Zaten seçim kampanyalarında duygusal motivasyon kullanmak hem bir ihtiyaçtır hem de stratejiktir.
Erdoğan, bütün siyasi hayatı boyunca bu yolun ne kadar çok çalıştığını görmüş ve defalarca kullanmış bir siyasetçi. Bu kez de iyi çalışan bu yolu sonuna kadar çalıştırmakta kararlı gözüküyor. Bu nedenle cumhurbaşkanının duygusal bir dil kullanmasını, aynı retoriği tekrar ediyor olmasını abes görmüyorum. Mesele, bundan sonra vatandaşın ne yapacağı meselesidir. Aynı duygusal yöntemlerle karar verecek mi, vermeyecek mi? 31 Mart gecesi seçmenin kararının nasıl şekilleneceğini birlikte göreceğiz. Ama Sayın Ekrem İmamoğlu’nun demokrasi tarihimize geçecek, otokratik popülist ülkelerin muhalefet partilerine ilham kaynağı olacak bir farkla seçimi alacağına inanıyorum.